9 Kasım 2017 Perşembe

Sen de Gül

Neden mi hep gülerim?  Olmadığım biri gibi olma çabam olmadı hiç.  Kendimle en çok gurur duyduğum yanımdır.  Uçlarda yaşadım tüm duygularımı, aniden çok sinirlendim, aniden fırtınalar koptu içimde ama belli etmek istemedim, yeri geldi çocuk gibi ağladım, çoğu kez insanların ne düşündüğü aklımın ucuna dahi gelmeden kahkaha attım, sevdim, nefret ettim, kızdım, korudum, merhamet ettim, büyüklük bende kalsın dedim, hislerimi anlattım, bazen anladım, bazen anlamadım, bazen de anlayamadım ama kendim olmaktan asla ödün vermedim.  Kolay olmadı elbette, çoğu kez içimdeki çocuğu korumak için çok kalın ve yüksek duvarlar ördüm.  Ve yine bu duvarlar yüzünden çok fırsatı öteledim.  Kendimi koruma mekanizması kurdum.  Çoğu zaman ikiye böldüm içimi.  Soğuk olan tarafı öne çıkardım ki, sıcak tarafıma zarar verip örseleyemesinler diye.  Bundandır insanların bana "ama sende aniden tersleşiyorsun" demesi.  

Empati yaptım, çok empati yaptım.  Büyük konuşmamaya özen gösterdim hep.  Çok gördüm, çok farkında oldum ama sustum.  Sustum çünkü bekledim, benim yapamadığımı "ilahi adaletin" yaptığını görmeyi bekledim.  Gördüm de çoğu kez.  Bazen işittim.  Yine de içimdeki çocuk ağladı onlar için.  Yine de üzüldü.  İşte o anlarda anladım onu yaşatabildiğimi, güldüm.  

31 senede kendimi özlemedim.  Hep onunla oldum.  Kimse bilmese de kendimle güzel vakit geçirdim ben.  Esprilerimi en güçlü silahım olarak kullandım.  Dost görünen düşmanların "espri" altında canımı acıtıp, kusurlarımı yüzüme vurmalarına izin vermedim hiç.  Kendimle en çok ben alay ettim, onlara fırsat bırakmadığımı anladığımda onlarla beraber güldüm.  

Gözyaşımı ailemden başkası için akıtmamaya özen gösterdim.  Çok ince düşündüm.  Bazen can sıkacak kadar ince düşündüm ve karşımdakilerin bunu anlamasını bekledim.  Anlamadılar.  Sonra anlamamalarına güldüm.  

Çok kazandım, kendimle gurur duydum ve bir o kadar da kaybettim ama sonra kayıplarımın benim sivri yanlarımı ortaya çıkarmasını izleyip, artık daha az canımın yanacağını anladığımda güldüm.

Çok hayal kurdum, çok düşündüm, elimden geleni kimselere belli etmeden yaptım, bazen çabalamaktan saç diplerimin ağrıdığını hissettim, belli etmedim.  Olmadığında kabul etmedim, denemeye devam dedim, çabalamak için sebebim var dedim güldüm, olduğunda da mutluluktan güldüm.

İnsanların beni kritize etmelerini izledim.  Susturmadığım anlar oldu, hatta izin verdiklerim.  Konuşmalarını istedim ki bir kelimeleriyle onları tanıyayım, bazen onlar beni eleştirirken güldüm, bazen de başkalarında ayıp veya kusur olarak gördüklerini kendileri yaparken izledim ve güldüm.

Çok hatırladım, az unuttum.  En büyük lanetim ve en güçlü silahım oldu.  Sonra bundan faydalanabileceğimi anladım, yine güldüm.

Hayvanları sevdim diye eleştirdiler, saçmaladılar, kızdılar ama yaralı hayvanı tedavi ederken, aslında kendi ruhumu onardığımı, aç bir hayvanı beslerken aslında kendi ruhumu beslediğimi anlamadılar.  Karşılık beklemeden, saf sevgiyi henüz keşfedememiş olmalarına güldüm, asla bağ kuramamalarına ve bir gün yalnızlık denizlerinde yüzerken beni anlayacaklarına güldüm sonra.

Her şey olmaya çalışmaktan yorulduğumda ve aslında herkesin hiçbir şey olmadığını anladığımda, kendime döndüm, kahve yaptım, resim çizdim, yazı yazdım, rahatladım ve yine güldüm...  

5 Eylül 2017 Salı

Sen kimsin?

Beyaz mi, siyah mi?
Zengin mi, fakir mi?
Varlikli mi, yoksul mu?
Ateist mi, musluman mi, hristiyan mi, yahudi mi, musevi mi, hindu mu, budist mi?
Liberal mi, muhafazakar mi, cumhuriyetci mi?
Utanmaz mi, icine kapanik mi?
Sessiz mi, hakkini savunan mi?
Hayalperest mi, gercekci mi?
Onemseyen mi, onemsenen mi?
Veren mi, alan mi?
Heteroseksuel mi, gay mi, lezbiyen mi, biseksuel mi?
Olumlu bakan mi, olumsuzu goren mi?
Arabeskci mi, rockci mi, popcu mu?
Cesur mu, korkak mi,
Gormezden gelen mi, farkinda olan mi,
Reddeden mi, kabul eden mi?
Ve hepsinden onemlisi
Mutlu mu yoksa mutsuz musun?
Yoksa sadece kaliplasmaya karsi cikarak insan olmaya calisan mi?
Olmaya calistigin "sen" olurken bunlardan hangisisin?
Ne kadar kendinsin? Ne kadar elalem?
Icindeki sen'i en son ne zaman dinledin? Onunla en son ne zaman yalniz kaldin?
En son ne zaman ilk kez bisey yaptin?
En son ne zaman "sadece kendini" dusundun, saniye dahi olsa baskalarinin ne diyecegini dusunmeden?
En son ne zaman kalabalik icinde utanmadan sarki soyledin?
En son ne zaman bilmedigin bir dansi etmeye calistin?
En son ne zaman "tum gun" kaygisizdin?
En son ne zaman sadece ve en saf halinle sen oldun, kiyafetin, sacin ve makyajin icin endiselenmeden?
Secim yapman gereken onlarca kalip arasinda ne kadar sen olabildin?
Simdi tekrar soruyorum, sen sen misin?
Sen kimsin?

11 Temmuz 2017 Salı

Ölüm tarihini bilsen ne yapardın?

Ne zaman öleceğini bilseydin ne olurdu?  Eline bir kağıt veriliyor, bu kağıtta tam olarak kaç yıl veya kaç ay ve belki kaç saat sonra öleceğin yazılı.  Ne yaparsın?
İlk duyduğunda, ağlama, duygusallık, sonrasında öfke ve kalbullenmeme vs.  Peki ya daha sonra ne yaparsın?

Yine de saatlerini TV karşısında boş boş geçirir misin?  Yine sanki daha önemli bir şey yokmuşcasına ofisinde uzun saatler harcayıp sevdiklerine az zaman ayırmaya devam mı edersin?  Sanki seni tanıyorlarmış gibi sempatizanı olduğun o partinin siyasal görüşünü savunur musun karşındakinin alanına müdahale etmek pahasına?  Saçının renginin bir ton koyu olmuş olması canını sıkar mı?  Yada sevdiğin o elbisenin tükenmiş olması?  Hak yiyorsan, devam edebilir misin buna?  Yada senin olanın elinden kayıp gitmesine daha fazla göz yumar mısın?  Suskun kalmaya devam eder misin? Susup sadece içinden çığlık atmaya?  Ve en önemlisi korkar mısın hala?  Kırılmaktan, kaybetmekten korkar mısın?  Risk almak daha kolay mı olur yoksa zor mu?  İstediğinin peşinden kimin ne diyeceğini umursamadan koşar mısın?  Kulaklarını tıkar mısın etrafının o gereksiz düşüncelerine?  Seni kritize edebilirler mi artık?  Var olan sistemin içinde robotlaşmaya mı devam edersin yoksa kalan zamanını özgürce yaşamayı mı seçersin?  Kısaca ne zaman öleceğini bilsen, kendini sevmeyi mi daha çok seversin yoksa kendini başkalarına sevdirme / kabul ettirme / onaylanma hissini mi?

Sadece zamanını bilmediğin bir gerçeklik var elinde.  İlk satırda bahsettiğim o kağıt, doğduğun an eline verildi zaten, peki sen, sonsuz inkarın eşiğinde kendini mutlu etmek için ne yapıyorsun?  Filmlerde dizilerde vs sömürülen ve belki iki saat boyu ilgiyle izlediğin o durum gerçek işte.  Geç olmadan aksiyon al.  Kendin için ne yapman gerekiyorsa yap. Silmek istediklerini sil, hayatına dahil etmek istediklerine sarıl sıkı sıkı.  Seni üzenlerden var gücünle kaç.  İnsan olduğunu unutma.  Bir mutluluk listesi yap kendine, saçma bulduğun maddeleri bile ekle.  Yapmaya başla.  Deneme, başla.  Korkmadan, yılmadan, mutsuz olmadan başla.  Bugün kendin için bir adım at ve kimsenin seni durdurmasına izin verme.  Kırgınlıklarının, kalp kırıklıklarının, geçmişteki hatalarının, cesaretsizliğinin, bastırılmışlığının, "saygı" çerçevesi altında kendine yaptırdığın haksızlıkların yoluna çıkmasına izin verme.  Tüm bu duygularla vedalaş ve yepyeni limanlara yelken aç.  Yarın yokmuşcasına.


12 Haziran 2017 Pazartesi

Temizlik Zamanı

Pazar Günümü gardrobumu düzenlemekle geçirdim.  31 yaşımdaydım ve ilk kez böylesi titiz davranmaya karar verdim.

En üsttekilerden başladım.  En üst sıralarda olup, yine de memnun olmadıklarımdan.  Önce onları attım bir bir.
Sonra zamanında cok sevdiklerimi.  Severek aldıklarımı, özene bözene sakladıklarımı ama şu an gözümde değerini yitirip, bir daha asla giymeyeceğimi bildiklerimi.
Bir de bana olmayanlar vardı aralarında.  Geçmiş senelerde tam üzerime göre olup, şimdi beni sıkanlar.  Dar gelenler.
6 ay kuralı koydum bu kez.  6 aydır elimi sürmediklerimi attım.  Eğer son 6 aydır ihtiyacım olmadıysa, onlar aklıma gelmediyse, üst taraflarda olmadıklarını farketmediysem, o kadar da değerli olmadıklarını farkettim.  Onları da attım.
Başkalarında daha güzel duracaklarını düşündüklerimi,
Yıpranmış olanları,
Yıpranmışlıklarını görmezden geldiklerimi, sürekli tamir etmeye çalışıp zaman kaybettiklerimi de attım.
Sonuç olarak elimde artık eskisi kadar çok kıyafetim kalmadı.  Ama gardrobum daha ferahtı artık. Daha geniş.  Tüm sevdiğim parçaları görebilecek durumdaydım.  Her an onlara erişebilecek durumda.  Artık diğer gözden çıkardıklarım yüzünden hiç birini ıskalamayacaktım.  Belki zamanla yeni parçalara ihtiyacım olacak evet, ama daha özenle alacağım artık ihtiyacım olanları.  En azından, attığım parçalardan yola çıkarak daha seçici olacağım.
Ve attıklarım, onlara ihtiyacı olanlarda olacaklar...  Bu iki taraf için de daha iyi olacak biliyorum.

Sonra kendime güzel bir kahve yaptım, gardrobun karşısına geçtim ve yudumlarken yüzümde beliren tebessümle tekrar inceledim içini.  Bir süre elim eskilere gidecek ve arayacak olsa da, belki "ah o parçayı atmasaydım, şununla tekrar giyebilirdim" desem de, yenilerle yoluma devam edecek olmayı bilmenin heyecanı doldu içime.

Sizde kaç yaşında olursanız olun, eski parçalarınızı gözden çıkarmaktan çekinmeyin.  Tedirgin olmayın.  Zamanınızı, enerjinizi, memnun olmadığınız giysileri üzerinize uydurmaya çalışmakla harcamayın.  Az olsun, sizi mutlu etsin, ferah gelsin yeter...

Atın hepsini ve güzel bir kahve için...

Sevgiyle,..

Berrak