“Sergilenmedikçe aşkın bir değeri yoktur.”
Dün bir filmde duydum bu cümleyi. Ne yazık ki doğru olduğunu bilmek üzdü
beni. Düşünsenize, sevgililer gününde
ofise kocaman bir buket çiçek geliyor. Hatta kurabiyeli çiçek. Bu jestin yarattığı memnuniyetin esas
kaynağı, çoğunlukla, ortamdaki diğer kişilerin de görecek olması. Genelde rutin şu şekilde ilerliyor; Çiçek gelir, görevli önce sizi arar, sonra
çiçekçiyi odaya yollar, çiçek alınırken kimden geldiği bal gibi biliniyordur
aslında ama yine de yüzde olabildiğine şaşkın ifade oluşturulmaya çalışılır,
çiçek alınır ve masanın en görünür köşesine yerleştirilir. Yanına en samimi olduğundan, en az konuştuğun
bayana doğru,, tüm bayanlar sırayla gelir ve “ay ne kadar güzeller, kimdenmiş?”
diye sorarlar ve işte mutluluk. Çiçeği
aldın ve hatta kurabiyeyi, sırasıyla tüm bayanlara gösterdin, yetmedi instagrama, facebooka
resmini yükledin. Tamamdır. Artık sevildiğinden eminsin. Çünkü çevren gördü, onlar da sana değer
verildiğini onayladılar. Gereken like’ları
da temin ettin. Görev tamamlandı.
Sevgilinin ofise çiçek göndermesi samimi gelmiyor bana. Ha kavga etmişsindir, ulaşamıyorsundur,
ailesi vs. olduğundan evine göndermek istememişsindir, o zaman ofis tamamdır,
anlarım. Ama sevgililer gününde sürekli
ofisin önünde beliren o çiçekçi arabaları her daim itici olmuştur benim gözümde.
En güzel an, birbirini seven insanların başbaşa geçirdiği
andır. Bırak kimse bilmesin, görmesin, sen
mutlu ol sadece. En değerli anlarını
dijital ortamda değil, hafızanda sakla.
Aklında geldikçe tebessüm oluşsun yüzünde, en büyük mutluluk budur. Söylenen tek bir söz ayaklarını yerden kessin
ve sen yere basma bir süre. Yaşa, eğlen,
sev, sevil. İspat etme kimselere. Özünde yaşa tüm duygularını. Kalbinin ve hafızan senin en büyük sosyal mecrandır unutma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder