Selam okuyucu,
Sende harika bir film izlediğinde kendini başrol yerine
koyarsın değil mi? Onun sahip olduğu aşka
sahip olmak en güzeli olurdu. Tekrar
düşün derim. Çünkü asıl onun sahip olduğu o rahatlığa, küçük
detaylara ve şansın yarısına sahip olsan, ohoooo. Mesela ;
Filmlerde : Taksiden
inme vakti geldiğinde, cüzdan açılır ve her daim içinden tam para çıkar. Para eksik değildir veya asla üstü
alınmaz. Taksicinin parayı kontrol
etmesine bile fırsat verilmeden inilir.
Gerçekte :
Taksiye binildiği dakika itibariyle (ve belki öncesinde) kafada bütçe
oluşturulmuştur zaten. Trafiğe
takılmamak adına sahilden gidilecekse eğer, on lira ilave edilir hemen
zihinde. Varılacak yere gelmek üzere
olduğumuz, kıpırdanmalardan bellidir.
Çaktırmadan taksimetreye bakılır.
İnmeye yakın hemen hemen hepimiz, sola doğru geriniriz, itiraf
edelim. Cüzdandan para çıkarılır,
taksimetrede yazan rakama en yakın banknot varsa senden huzurlusu yok, lakin,
20 Tl. yazan ücret için 200 Tl. verdiysen ve sabah saatleri ise, hazır ol, taksicinin
söylenmesini dinleyeceksin. Elindeki
parayı büfede bozduramazsan son çare olarak en yakın bakkaldan yedek paket
sigara sahibi olacaksın demektir.
Filmlerde :
Arabadan in, kapıyı kapat ve evin kapısına doğru devam et.
Gerçekte :
Arabadan in, kapıyı kapat, kilitle, ellerinle kapıyı yokla, yola devam ederken
içine bir huzursuzluk gelsin, geri dön, arabanın kilidini tekrar kontrol et,
kapıları tekrar yokla, en son bagaja da bak ve evin kapısına devam et.
Filmlerde :
Dişlerini fırçala ve sadece tükür.
Gerçekte : Dişini
fırçala, ön kısımlara geldiğinde burada “yukarı-aşağı” mı yoksa “sağa-sola” mı
yapıyorduk? diye saniyelik te olsa
içinden geçir, ağzına suyu al, iyice çalkala ve tükür. Bunu birkaç kez tekrarla. Sonra lavabodaki diş macunu kalıntılarını
temizle, en son diş fırçanı iyice yıka ve mutlu son.
Filmlerde :
Kalabalık bir organizasyona girmek istediğinde, kapıdaki görevliyi, hizmetçiyi,
aşçıyı vs. bayılt ve üzerindeki kıyafeti giy.
Tebrikler, kıyafet tam da sana göre.
Diğer çalışanlardan hiçbiri sana sen burada ne zaman çalışmaya başladın
demeyecek bile. Ve hooop içerdesin.
Gerçek hayatta :
Mangoda gördüğün o kazağı gözüne kestir, giy ama belirli yerleri dar gelsin,
yediğin hamburgerlere saydır ve sonraki mağazayı hedefle. Üç-dört mağazayı dolaş, beğendiğin giysiler
sende hoş durmasın, tam oturan giysiler senin hoşuna gitmesin. Sonuç;
tebrikler yepyeni bir çift ayakkabın oldu. Ayrıca öncesinde rezervasyon yaptığın,
kalabalık bir gece kulübüne gittiğinde geçen diyalog muhtemelen şöyle olacak.
Görevli; -“isim nedir?” (Bağırarak). Sen ; “Berrak”. Görevli : “Berna? Yok rezervasyon göremiyorum”. Sen “Hayır Berrak adına zaten.” Görevli; “Bayrak adına da rezervasyon yok
ama.” Sen; “Acaba bunu bayıltabilir miyim ki?”
Filmlerde :
Kahramanımızın silahlı çatışma esnasında önüne saklandığı sehpanın etrafı
kurşun delikleri içindedir fakat bir tanesi bile ona isabet etmez. Vurulmaz.
Şanslıdır işte.
Gerçekte : Kurşundan
kaçmak bir yana, o ayak serçe parmağı, 45m²lik odada muhakkak sehpanın veya
koltuğun kenarına vurulacak.
Kaçamazsın.
Filmlerde : Ana
karakter bara girer, viski söyler, sek ister ve tek bir dikişte içer, bardağı
barın kenarına koyup, “bir tane daha” der. Para verme stili taksiciye para
vermesi ile aynıdır. Değişmez.
Gerçekte : Viski
sipariş edilir, fiyat görülür, viskiye buz ilave edilmesi istenir ki, bitmesi
zor olsun. Yanındaki gelen çikolata-çerez
vs.den iyice faydalanılır ve üçüncü duble itibariyle, tekrar taksiye kaç para
kalması gerektiği hesaplanmaya başlar.
Filmlerde :
Kapıdan çıkanın duyduğu son cümle “ Be Careful (dikkatli ol)”
Gerçekte :
Kapıdan çıkanın duyduğu son cümle; “Yoğurtla ekmek al gelirken. Birde kapıya çöp bıraktım, onu da atıver.”
Şimdi tekrar düşün, karakterin sahip olduğu aşkı mı, yoksa
bu şansı ve detayları mı tercih ediyorsun?
Benim cevap vermeme gerek yok sanırım.
Sevgiyle,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder